(1861-1925)
Rudolf Steiner
Biyodinamik tarımın mimarı, filozof, bilim adamı, eğitimci, sanatçı ve antropozofi ekolünün kurucusu, 19.yüzyılın ikinci yarısında Avusturya’da doğan Rudolf Steiner’dir. Rudolf Steiner, manevi felsefesine ‘insanın bilgeliği’ anlamına gelen ‘antropozofi’ adını vermiştir. Antropozofi veya ‘Ruh bilim’ Rudolf Steiner’in dünyaya bir hediyesidir. İnsan ruhuna kainatın ruhunu karmak üzere, içsel gelişimi için rehberlik eden bir yoldur. Steiner, kalp gözü açık kişiliğiyle, çalışmalarını doğrudan bilgi ve manevî boyutların algılanışı üzerine kurmuştur. Açık ve önyargısız düşünmeyi isteyen herkese, açık, modern ve evrensel bir “ruh bilimi” başlatmıştır. İnsan ruhu ile ilgili araştırma ve gözlemleri neticesinde eğitim, tarım, tıp, ekonomi, mimari, bilim, felsefe, din ve sanat gibi pek çok farklı konuya yeni bakış açıları getirmiştir. Günümüzde binlerce okul, klinik, çiftlik ve diğer farklı organizasyonlarda ortaya koymuş olduğu bu esaslar uygulanmaktadır. Yayınlanmış birçok kitabı, insanın doğası üzerine yaptığı araştırmalar, kainat ve insanın evrimi, kişisel gelişimle ilgilidir. Steiner, 30 kitap yazmış, 6000 kadar da konferans vermiştir (Knowledge of The Higher Worlds). Antropozofi, pek çok insanı derinden etkilemiştir. Dolayısıyla bu farklı bakış açısı, meraklı çiftçilerin kendi mesleki alanlarına bakış açılarını da değiştirmiştir. Kimyasalların kullanılmaya başlanmasıyla birlikte yok oluşu izlemeye başlayan çiftçiler, ürünlerini ve hayvanlarını korumak maksadıyla Rudolf Steiner’den bu konuda rehberlik etmesini istemişlerdir. Böylece biyodinamik tarımın temellerine giden yolun yapı taşları döşenmeye başlanmıştır. Biyodinamik tarım, Rudolf Steiner’in 1924 yılında Breslau’da (bir zamanlar Almanya’nın doğu kısmında olup, şu anda ise Polonya’da Wroclaw adında bir yer) ‘Tarım Dersleri’ başlığında toplayarak sekiz ayrı seminerde çiftçilere aktardığı kadim bilgilerle hayat bulmuştur. Buna ilaveten, dört dersi de İngilizce olarak ‘Tarımın Yenilenmesi için Spiritüel Temeller’ adı verilen kitapta yayınlanmıştır. Rudolf Steiner, bu dersleri verirken açıklamalarında kendi yaptığı pek çok renkli çizimi kullanmıştır. Tarım derslerini içeren ‘Agriculture’ kitabında da bu çizimler ve kendi el yazısıyla yazdığı notlar yer almaktadır. Tarım derslerini okuduğumda beni en fazla etkileyen resimlerden biri de, hayvanın baş kısmına önden vuran güneş ışınlarının kafa formasyonuna etkisi ve ay ışınlarının postürün şekillenmesine yönelik etkisi oldu. Bunların zıt yönlerden ilerleyerek birbirine kavuşmasını tasvir ettiği bu çizim, bir hayli ilginç! (bkz. Tarım dersleri 2) Rudolf Steiner, bu resim ile ilgili şöyle bir açıklama yapmaktadır: güneş ışınlarının başın şekli ve orantısına göre kafatasına geliş açısını ve oradan da ağza doğru süzülüşünü yakından izlemek amacıyla – bu konuda daha önceden bilgilendirilmiş olmanız da gerekli – tabiat müzesine giderek herhangi bir memelinin iskeletini inceleyin. Hayvan kendisini Güneş’e belli bir açıdan gösterir. Mesela, aslan Güneş’e attan daha farklı olarak döner. Aslanın başının hemen arkasından başlayan ve vücuda doğru uzanan az kavisli yapı, güneşi alış açısını da farklı kılar. Hayvana önden vuran ışınların dik veya dolaylı olarak gelmesi, kafanın şekil ve gelişimini önemli derecede etkiler. Güneş ışınları, Dünya’ya yalnızca doğrudan ulaşmakla kalmaz; ayrıca, Ay tarafından da yansıtılır. Bu durumda, sadece doğrudan dünyaya ulaşan güneş ışığıyla değil; Ay’ın yansıttığı güneş ışığıyla da ilgilenmek zorundayız. Ay’ın yansıttığı güneş ışığının, hayvanın baş kısmı üzerinde etkisi yoktur. Ancak Ay’ın hayvanın arka kısmı üzerindeki etkisi çok derindir. İskeletin arka bölümünün gelişimine iyice bakınız. Burada görmeniz gereken, başın geriye doğru gelişimi ve arka kısmın ise öne doğru gelişimidir. Garip bir biçimde zıt yönlerden birbirini tamamlamayan bir yapı! İşte burada Güneş’in ve Ay’ın zıtlıklarından ortaya çıkan inanılmaz uyumuna şahit oluyorsunuz. Üstelik, Güneş’in etkisinin kalbe kadar ulaştığını, ancak kalbe gelmeden hemen önce durduğunu da göreceksiniz. Mars, Jüpiter ve Satürn, baş yapısı ve kan prosesini etkilemektedir. Ardından, Ay’ın etkisi kalpten geriye doğru Merkür ve Venüs kuvvetleri tarafından desteklenmektedir. Başını toprağa eğmiş otlar vaziyetteki hayvanın arka postürünün nasıl durduğuna dikkat ederseniz, aslında burada saklı “tarımsal bireysellik” portresini de görmüş olursunuz. Hayvan, bir yandan başını eğmiş otları yerken, diğer taraftan dışkısını çıkartmaktadır. Kozmik etkilerin bitkilerin büyümesiyle yakinen alakalı olduğunu bilmelisiniz. Bu güçler, bitkilerin aşağıdan yukarıya doğru boy atmalarına önderlik ederler. İşte kozmik güçlerin öylesine zenginleştirdiği bitkileri yiyen bir hayvan, sindirim sonucu dışkılayarak bitkinin yetiştiği yere en uygun gübreyi de geri verecektir. Doğadaki formlara dikkat ederek bunları okumaya çalışmalısınız. Gerçek bir çiftlik veya tarım biriminde olması gereken “kendi kendine yeten bireysellik durumunun” gerçekleşebilmesi için hayvanların olması şarttır (Agriculture Course 1924).
Biyodinamik tarım, çiftçinin de dönüşüme dahil olduğu bir süreçtir. Doğanın ritmlerini izleyerek üretimin her aşamasında uygulamalara dahil olan insan, çiftliği şekillendirir. İşte bu sırada, algılarını da doğaya açarak uygun düzenlemeleri yapar. Bu, sonsuz bir süreçtir. Doğayı korumaya yönelik tüm uygulamaları her şeyin üzerinde gören çiftçilerimize başarılar dilerim!