Biyodinamik Tarım Tarihi

BİYODİNAMİK TARIM TARİHİ

Yakın geçmişte başlayan ayın ritimlerine karşı duyulan ilgi artarak devam etmektedir. Bunun nasıl ortaya çıktığını anlamak için biyodinamik tarım tarihine kısaca bir göz atalım.

Yüzyıllar boyunca bu kadim tarım bilgisi nesilden nesile aktarılarak devam etmiştir. Ancak 19. yüzyılda Kimyager Justus von Liebig (1803-73) tarımın yönünü değiştirdi. Bitkisel gıdalar üzerine yaptığı araştırma, toprağın randımanını arttırmak amacıyla belli elementlerin – özellikle de azot – eklemenin gerekli olduğu fikrini ortaya koymasına yol açtı.

Yeni yaklaşım, geniş ölçüde kabul gördü, ancak maalesef ki bu durum toprağın verimini arttıran kompost ve gübre kullanımındaki eski prensipleri terk etmek anlamına da geliyordu. Gübrelemeyi bitkileri beslemek için yeni bir yöntem olarak kabul eden bu görüş zamanla, toprak kalitesinde düşüşe ve bazen de ciddi yetersizlik belirtilerine sebep oldu. Liebig problemi fark etti ve 1844 Chemische Briefe (Kimya üzerine Mektuplar)’da çiftçileri toprak verimliliğini gözardı etmemeleri konusunda uyardı. Ancak artık geç kalınmıştı. Bu uyarısı büyük ölçüde dikkate alınmadı ve bugün ise Liebig gübre endüstrisinin babası olarak kabul edilmektedir.

1924’de toprak şartları o kadar kötü duruma gelmişti ki pek çok çiftçi yardım için antropozofinin kurucusu Rudolf Steiner’e yakınlaştı. Kimyasal gübre kullanmanın sonucunda, bitki ve hayvanların sağlığı ve kalitesi ciddi oranda bozulmuştu. Steiner’in bundan sonraki rotası toprağa nasıl canlılık verilebileceği konusundaydı ve bu da biyodinamik tarımın temelini oluşturdu. Temel prensip şuydu: ‘Gübrelemek toprağa – toprağa ait unsurlara hayat vermektir.’

Küçük başlangıçlardan sonra, biyodinamik tarım II.Dünya Savaşı’ndan sonra hızla yayılmıştır. Avrupa tarımının önemli bir içeriği olmuştur ve şu anda tüm dünyada en az 60 ülkede uygulanmaktadır. O sıralar organik yöntemlere duyulan ilgi de çarpıcı bir şekilde artmıştır. Fakat Steiner’in biyodinamik tavsiyelerinin anlaşılması çok da kolay olmamıştır; yerel şartların –toprak, iklim, bitki örtüsü, hayvanlar ve insanlar- dikkate alınmasının önemini tekrar tekrar vurgulamıştır. Bu tarım yöntemi, terziden çıkmış tek kalıp dikilmiş bir elbise gibi değildi. Her bir çiftlik veya bahçenin kendine has özellikleri olduğu ve bu bireyselliğe uygun şekilde davranılması gerektiği esasına dayanıyordu.